Doğum tarihi: 10 Ağustos 1902
Ölüm tarihi: 23 Temmuz 1972
Kaç yaşında öldü: 70
Burcu: Aslan
Meslek: Gazeteci, Yazar
Doğum yeri: İstanbul
Ölüm yeri: Kasımpaşa, İstanbul

Fosforlu Cevriye romanının yazarıdır.

Suat Derviş, 10 Ağustos 1902 tarihinde İstanbul’un Moda semtinde varlıklı bir ailede dünyaya geldi. Ailesi ona Hatice Suat adını koydu ancak Suat erkek ismi olduğundan kayıtlara Hatice Saadet olarak geçti. Babası, Darülfünûn’un kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa’nın oğlu tıp profesörü İsmail Derviş Bey, annesi I. Abdülmecit’in mabeyncilerinden Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dır. Ablası Hamiyet Hanım, Osmanlı’da Telefon İdaresi’nde çalışmaya başlayan ilk kadınlardandır. Ruhi adında kardeşi vardı.

Küçük yaşlarda ablası Hamiyet ile birlikte hocalarla eğitime başlarlar. Derslerden bunaldıkça da tiyatroculuk oynarlar. Bu oyunda ablaları Hamiyet ve Nesrin dışında onlara eşlik eden bir arkadaşları daha vardır. Ufacık yüzlü, siyah zeytin gözlü ve ince dudaklı güzel ve zeki bu kız, Bedia Şekip’tir. İleride, tiyatroda Bedia Muvahhit adıyla ünlenecektir. Suat, tiyatroculuk oynamayı çok sever lakin okumayı öğrenmeye başladığı anda okumak onda bir tutku halini alır. Üstelik sadece okumakla kalmaz yazmaya da başlar.

Suat Derviş’in asıl adı Hatice Saadet Baraner Derviş’dir. Küçük yaşlarda Fransızca ve Almanca öğrendi. İlköğrenimini Kadıköy Numune Rüştiyesi’nde başladı. Yine bu dönemde çocukluğundan beri tanıdığı aile dostları Hikmet Bey ve Celile Hanım’ın onunla yaşıt oğulları Nazım Hikmet’de Heybeliada Bahriye Mektebi öğrencisi olmuştur; sene 1917’dir. Hamiyet, Suat Derviş ve Nazım Hikmet bir araya geldiğinde kızlar “Şair” diye çağırdıkları Nâzım’ın okuduğu dizelere hayran olurlar. Suat’la Nâzım Hikmet zaman içerisinde yakınlaşırlar. Toplu hâlde yapılan uzun geziler, yerini gizli ve baş başa geçirilen saatlere bırakır. Birlikte uzun kır gezileri yaparlar.

Daha sonra Darülfünun’a devam etti. 1927 yılında Almanya’da Berlin’de Sternisches Konservatuarı’na kaydoldu. Konservatuvarı’nda piyano dersleri aldı ancak bir süre sonra ailesinden habersiz Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Fakültesi’ne kaydoldu. Edebiyat dersleri aldı. Almanya’da iken Nazizmin ve Adolf Hitler’in yükselişine de tanıklık eden Suat Derviş, 1932 yılında mezun olmadan Türkiye’ye geri döndü.

Suat Derviş, Almanya’da iken Alman gazetelerinde kısa süre muhabir olarak çalıştı. Türkiye’ye döndükten sonra Son Posta, Vatan, Cumhuriyet, Gece Postası, Tan gibi gazetelerde çalışmaya başladı. Bu yıllarda yazdığı ‘Fatma’nın Günahı’, ‘Onu Bekliyorum’, ‘Biz Üç Kardeşiz’ romanlarıyla tanındı.

Çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duyan Suat Derviş, Hezeyan başlıklı mensur şiirini, çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet Ekim 1920’de Alemdar gazetesinin edebiyat ekine göndererek yayımlattı. Bu, onun yayımlanan ilk eseridir.

İlk romanı “Kara Kitap” yayımlandığı sırada Alemdar gazetesinde çalışmakta olan Suat Derviş, 1922 yılında Ankara hükûmetinin temsilcisi olarak İstanbul’a gelen Refet Paşa (İbrahim Refet Bele) ile ilk röportajı Alemdar gazetesi için yaptı. Refet Paşa (İbrahim Refet Bele) röportajının ardından sonra Suat Derviş, Alemdar’dan ayrılıp İkdam’a geçti. Fransızcası çok iyi olduğu için 1923 yılında Lozan Konferansı’nı izleyip aktarmakla görevlendirilen gazeteciler arasında yer aldı. 1926 yılında İkdam gazetesinde bir kadın sayfası hazırlayarak bu konuda öncü oldu.

İlk romanı “Kara Kitap” yayımlandıktan sonra 1922 yılında ailesinin de ısrarıyla Türkiye İdman Cemiyetileri İttifakı’nın kurucularından güreşçi Seyfi Cenap Bey (Seyfi Cenap Berksoy) ile evlenir. Seyfi uzun boylu, geniş omuzlu, atletik yapılı, koyu kahve rengi gözleri olan oldukça yakışıklı bir gençtir. Fakat delikanlının hayatında önem verdiği sadece iki şey vardır güreş ve av. Evlilik hayatları pek keyifli ilerlemez, kısa sürede boşanırlar.

İkinci evliliğini 1923 yılında gazeteci Selami İzzet Sedes ile yaptı, ve aynı yıl çok kısa bir sürede boşandı. 1930 yılında üçüncü evliliğini gazeteci Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile yaptı. Bu evliliği de ancak dört yıl sürdü.

1935 yılında Uluslararası Kadınlar Birliği’nin İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda düzenlediği kadın sorunları ve barış konulu kongreye katıldı. Kongreye katılan kadınlarla birlikte hem kadın sorununu tartışır hem de mizah dolu söyleşiler yaptı. 1930’lu yıllardan başlayarak pek çok sokak röportajı yaptı. Röportajları ve daha önce hiç değinilmemiş konulardaki yazıları ile ilgi uyandırmaya başladı.

Resimli Ay’da çalışmaya başlaması ile solcu basın dünyasına girdi. 1936 yılında Son Posta gazetesinde çalışırken Montreeux Konferansı’nı izlemeye gitmesi ona yurtdışına giden ilk kadın gazeteci unvanını getirdi.

1936 yılından itibaren çalışmaya başladığı Tan gazetesinde kadın sorunlarına değindi ve dış siyaset olayları ile ilgili haberler yaptı. Bu gazetede çalıştığı dönemde 1937 yılında Sovyetler Birliği’ne yaptığı gezi, düşünce dünyasını etkiledi. Dönüşünde yayımladığı “İstanbul-Moskova-Tahran Seyahat Notları” başlıklı röportaj dizisi, “kıpkızıl komünist” olarak damgalanmasına ve gazeteden ayrılmak zorunda kalmasına neden oldu. Tan’dan ayrıldıktan sonra gazetecilik faaliyetine Haber gazetesinde devam etti. 1937’deki seyahatini 1939’da Ziraat Fuarı amacıyla tekrarladı

İlk Sovyet gezisinin yapıldığı 1937’de tefrika edilen “Bu Roman Olan Şeylerin Romanı” görüşlerindeki değişimi yansıtır. Gazetelerde nazizme, faşizmin yükselişine ve adaletsizliğe karşı yazılar yayımlarken romanlarında köşklerde yaşanan aşkları, yemek ziyafetleri ve davetleri yazmayı reddeden yazar, artık toplumcu gerçekçi bir edebiyat anlayışına yönelmiştir. 1938’de Bir İstanbul Gecesi tefrika edildi, 1939’da “Hiç” adlı romanı yayımlandı.

Eserleri gazetelerde tefrika olarak yayınlanan Suat Derviş’in, 1944 yılında yine bölümler halinde yayınlanan ‘Fosforlu Cevriye’ romanı 1959 yılında Aydın Arakon tarafından tarafından senaryolaştırılıp beyazperdeye aktarılan film, hayata tutunmak için erkeksi bir kadın olan sokak kızı Cevriye’nin yaşamını anlatılır. Başrolde Neriman Köksal ile Orhan Günşiray oynamıştır. Sonrasında ‘Fosforlu Cevriyem‘ adıyla 1969 yılında Nejat Saydam sinemaya tekrar aktardı. Bu filmin senaryosunu Bülent Oran uyarladı ve Nejat Saydam’ın yönetmenliğinde Türkan Şoray, Tanju Gürsu, Suzan Avcı, Önder Somer, Fatma Karanfil, Altan Günbay, Danyal Topatan, Semih Sezerli, Mümtaz Ener, Süheyl Eğriboz rol aldı.

Suat Derviş, kısa süren ilk üç evliliğinin (Güreşci Seyfi Cenap Berksoy, gazeteci Selami İzzet Sedes, gazeteci Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile) ardından 4. evliliğini yaptı. 1940 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yaptığı evlilikle sol görüşleri pekişti. 1942 yılında hamile kaldı ama erken doğum yaptı, bebek ölü doğdu. Eşi 1968 yılında öldü.

Suat Derviş, Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile birlikte ‘Yeni Edebiyat Dergisi’ hazırlayıp çıkardılar. Baraner ve Derviş’i bir araya getiren, partinin talebi doğrultusunda çıkarttıkları “Yeni Edebiyat Dergisi” 15 Ekim 1940 & 15 Kasım 1941 arasında yirmialtı sayı yayımladı. Suat Derviş, dergide kısa öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. Dergide; Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Attila İlhan, Sabiha ve Zekeriya Sertel, Abidin Dino, Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo gibi genç yazar ve şairlerin yazıları çıkıyordu. Bu yıllardan itibaren gazeteci kimliğiyle iş bulamayan ‘Suat Derviş’, gerçek ismi olan ‘Hatice Saadet Baraner‘ yerine takma adla yazılar yazmaya başladı. Aynı yıl TKP soruşturmaları ve tutuklamaları çerçevesinde eşi Reşat Fuat Baraner’le birlikte tutuklandı, sekiz ay hapiste yattı.

Hapisten çıktıktan sonra büyük sıkıntı çekti. Geçimini sağlamak için Almanca, İngilizce ve İtalyanca çeviriler ve editörlük yaptı. Tiyatro piyesleri ve radyo skeçleri yazdı. 1947’de “Büyük Ateş”, 1950’de “Yaprak Kıpırdamasın” romanları tefrika edildi.

Demokrat Parti iktidarının çıkardığı af kanunu ile 14 Temmuz 1950’de Reşat Fuat Baraner tahliye edildi. 26 Ekim 1951 günü ise büyük komünist tevkifatı nedeniyle eşi yeniden tutuklandı. Kendisinin de tutuklanma olasılığına karşılık Suat Derviş, 1953 yılında İsveç’teki ablasının yanına yerleşti. Avrupa’da çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayımladı; kendisini yurtdışında tanıtacak kitapları kaleme aldı. Doğu Berlin’e gitti Reşat Fuat’ın oğlu Klaus’u buldu.

1944 yılında yazdığı “Zeynep İçin” romanını 1953 yılında “Ankara Mahpusu” adıyla yeniden yazdı. Romanı, ablası Hamiyet Hanım Fransızca’ya çevirdi. 1957’de Le Prisonnier d’Ankara adıyla yayımlanan eser on sekiz dile çevrildi ve o kadar beğenildi ki eleştirmenler tarafından Ivo Andriç’in Drina Köprüsü’nden bile daha iyi bulundu. Daha önce yayınlatamadığı Çılgın Gibi eserini Fransızca’ya çevirdi. Eser, Les Ombres du Yali (Yalının Gölgesi) adıyla 1958’de yayımlandı.

Suat Derviş, eşi Reşat Fuat Baraner’in hapisten çıkmasının ardından 1963 yılında Türkiye’ye döndü. Bu dönemde takma isimler roman ve hikâyeler, çocuk masalları yazdı, tercümeler yaptı. Aksaray’dan Bir Perihan adlı romanı 1963’te Gece Postası’nda tefrika edildi. Fosforlu Cevriye, öğrenci ayaklanmaları ve sert isyanların zirveye ulaştığı 1968’de May Yayıncılık tarafından Ankara Mahpusu ile birlikte yayımlandı.

Suat Derviş’in başını çektiği Devrimci Kadınlar Derneği, 1969 yılında Beyazıt meydanında polis kurşunuyla öldürülen devrimci genç Taylan Özgür’ün annesi Necla Özgür’ün katılımıyla 07 Kasım 1970’te kuruldu.

Katarak ameliyatı için 1970 yılının Ağustos ayında SSCB’ye gitti, Moskova’da geçirdiği ameliyat sonrası gözlerinden birinin belli oranda düzelmesinin ardından arkadaşı Neriman Hikmet ile birlikte Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda görev aldı. Derneğin kapatılması üzerine yeniden yazarlığa ağırlık verdi. Şişli’deki evini devrimci gençlere açtı. 1971 yılında evi basıldı, birçok solcu genci evinde sakladığı ortaya çıkınca tutuklandı.

Ev kirasını ödeyemez hale gelince İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Suriye Pasajında bir izbe oda kiraladı. Babasından yetim maaşı olarak 500 lira alıyordu, okuyamadığı ve yazamadığı için başka bir geliri yoktu, 300 lira kira ödedikten sonra 200 lira ile geçinmek zorundaydı.

Fosforlu Cevriye ve Ankara Mahpusu başta olmak üzere otuza yakın roman, pek çok hikâye, makale, eleştiri ve çevirileri vardır. Eserleri yabancı dillere çevrilen ilk Türk yazarlardandır.

Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın gazeteci, ilk basın sendikasının beş kurucusundan biri ve ilk başkanı, Devrimci Kadınlar Birliği’nin kurucusudur. Kadın hakları, demokrası alanlarında mücadele etmiş bir aktivisttir.

Suat Derviş, aynı zamanda besteci Erdem Buri’nin teyzesidir.

Suat Derviş, Fosforlu Cevriye’yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürdükten kısa süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırıldı. 23 Temmuz 1972 tarihinde Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi’nde 70 yaşında öldü.

Suat Derviş, 16 roman ve 100’den fazla hikaye yazmıştır.

Kitapları:

1921 – Kara Kitap
1923 – Ahmed Ferdi
1923 – Behire’nin Talibleri
1923 – Hiçbiri
1923 – Ne Bir Ses Ne Bir Nefes
1924 – Ben mi
1924 – Buhran Gecesi
1924 – Fatma’nın Günahı
1925 – Onu Bekliyorum
1925 – Biz Üç Kardeşiz
1928 – Gönül Gibi
1931 – Emine
1934 – Çılgın Gibi
1934 – Onu Bekliyorum
1935 – Onları Ben Öldürdüm
1936 – Baba Oğul
1936 – Sen Benim Babam Değilsin
1937 – Bu Roman Olan Şeylerin Romanı
1938 – Çamur
1938 – Bir İstanbul Gecesi
1939 – Hiç
1943 – Sınır
1944 – Zeynep İçin
1944 – Neden Sovyet Rusya’ya Hayranım
1944 – Biz Üç Kız Kardeşiz
1945 – Kendine Tapan Kadın
1947 – Büyük Ateş
1950 – Yaprak Kıpırdamasın
1963 – Aksaray’dan Bir Perihan
1963 – Şoför Mustafa
1968 – Ankara Mahpusu (ilk olarak 1957’de Paris’te Fransızca)
1968 – Fosforlu Cevriye
1969 – Aşk Romanları (Roman)
Evlenmek İstiyorum
Bir Haremağasının Hatıraları
Dirilen Mumya
Bu Başı Ne Yapalım
Kadıköy’de Muhakkak Bir Define Var
Kadın Aşksız Yaşamaz
Karanlıkta Bir Genç Kız
Yeşil Gözlü Kız
İki Kadın İki Aşk
Çıplak Kadın
Kendine Tapan Kadın
Gel Eve Dönelim
Kâtip Benim
Yeniden Yaşayabilseydik
Alev Dudaklı Kadın
Sevdiği Bendim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir