Metabolik Sendrom ve Yaşam Tarzı Değişikliği

Çağımızın önemli hastalıklarından biri olarak tanımlanan metabolik sendromun hızla yaygınlaşmasında, sanayileşmenin sonucu olarak meydana gelen hareketsiz yaşam tarzının benimsenmesi ve bu tarz yaşam tarzının beslenme alışkanlıklarını değiştirmesi sonucu oluşan çevresel etkenlerin yanı sıra, kalıtımla gelen bazı özellikler de rol oynamaktadır.

Metabolik sendrom, patogenezinde en önemli neden insülin direncidir. Metabolik sendromun yaygınlığı gün geçtikçe artmaktadır ve bazı araştırmalara göre son zamanlarda iki kata yakın bir artış meydana gelmiştir. İnsülin Direnç Sendromu veya Sendrom X olarakda tanımlanabilmektedir. Metabolik Sendrom denen sağlık sorunu hiperinsülinemi, hiperglisemi, hipertansiyon ve dislipidemiyi yani düşük HDL düzeyleri, artmış serbest yağ asidi düzeyleri ve hipertrigliseridemi içermektedir.

Dislipidemi, abdominal obezite, hipertansiyon, insülin direnci ve serum HDL düzeylerindeki düşüklük metabolik sendromun önemli komponentleridir. Genetik, yaşam tarzı ve çevresel faktörler de metabolik sendromun artışında önemli bir role sahip olabilir.

Şişmanlık ve şeker metabolizması bozukluğu’na bağlı Tip2 Diyabet ve Kardiovasküler hastalık risklerinin belirgin bir şekilde ortaya çıkması halinde tanısı konabilen bir sendromdur. Elma tipi şişmanlarda sıklıkla rastlanır.

Teşhis İçin Gerekli Kriterler

1. Dislipidemi: Kan yağları oranlarında ve düzeylerinde sağlığımızı bozacak düzeyde değişiklikler. Erkeklerde 40mg/dl Kadınlarda 50mg/dl
2. İnsülin Rezistansı: İnsülin hormonunun pankreastan salınması ancak, vücudun direnç göstermesi sonucunda görevini, yani hücre içine glikozu taşımayı, yapmasının engellenmesidir. Bunun sonucunda kanda ve organlarda yağ miktarı artmaya başlar.
3. Hiperglisemi: Kan-şeker düzeyinde yükseklik görülmesi. Kan şekeri 110- 125 mg/dl
4. Abdominal Obezite: Vücut yağlanmasının daha çok karın bölümünde olması. Bel çevresi; Erkeklerde 102 cm Kadınlarda 88 cm
5. Hipertansiyon: Yüksek kan basıncı. 130/85 mg/dl
Bu 5 kriterden yalnıza 3’ünün varlığı tanı için yeterlidir. Kişinin ailesinde metabolik sendromlu bir birey varsa bu kişide sadece şişmanlığın varlığı diğer tanı kriterlerine bakmaksızın gerekliliğini ortaya koyar. Bu kişilerde 5’te 3 şartı aranmaz.

Tablo 1. ATP III’e Göre Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri

Risk faktörü Tanım
Abdominal obezite (bel çevresi)

Erkek 102 cm
Kadın 88 cm

Trigliserid 150 mg/dL
HDL

Erkek 40 mg/dL
Kadın 50 mg/dL

Kan basıncı 130/85 mmHg
Açlık plazma glukozu 110-125 mg/dL

2005 yılının Nisan ayında Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından Berlin’de düzenlenen “1. Uluslararası Metabolik Sendrom Kongresinde”, Metabolik Sendrom tanı kriterlerine son şekli verildi.

Buna göre;

Bel çevresinin erkeklerde 94 cm, kadınlarda 80 cm’den fazla bulunmasına ek olarak aşağıda belirtilen 4 faktörden ikisinin varlığı tanı koymak için yeterli kabul edildi.

•Trigliserid düzeyinin 150 mg/dl’dan fazla oluşu veya bunu sağlamak için bir ilaç kullanılıyor olması.
•HDL-Kolesterol düzeyinin erkeklerde 40 mg/dL, kadınlarda 50 mg/dL oluşu veya bunu sağlamak için bir ilaç kullanılıyor olması.
•Büyük tansiyonun 130 mmHg veya küçük tansiyonun 80 mmHg düzeyine eşit veya üzerinde olmaları veya daha önce hipertansiyon tanısı konulup ilaç kullanılıyor olması.
•Açlık kan şekerinin 100 mg/dl üzerinde bulunması veya daha önce tip 2 diyabet tanısı konulmuş olması.

Bu tanı kriterlerinde en çarpıcı değişiklik bel çevresi için daha önce erkeklerde belirtilen 102, kadınlarda 88 cm rakamlarının değişmesidir.

Ailede kilo fazlalığı var ise ve hipertansiyon, kan yağlarında ve çevresel faktörlerdeki dengesizlik sendroma en yatkın kişiler arasında olunduğunun göstergesi demektir. Metabolik sendromun, tedavisinde gerekli önlemler alınmadığı takdirde gelecek yüzyılda ölüm nedenleri arasında 1. sırayı alacağı düşünülmektedir. Ana sebep insülin direncidir!

Kilo fazlalığı = Bel çevresinde kalınlaşmaya = Tansiyon Yükselmesi ve Şeker Hastalığına yol açar Trigliserit artar ve HDL Kolesterol (iyi kolesterol) düşer, ürik asit artar. İnsülin rezistansı, karbonhidrat ve lipit metabolizmasında gelişen bozukluklarla da ilişkilidir. Hastalık ortaya çıkmadan hastalığa neden olan etkenlerden kurtulmak gerekir. Genellikle hareketsiz çalışan bireyleri tehdit eder.

Beslenmesi düzensiz bireylerde, yoğun stres, hareketsizlik, fast food yaşam, sigara kullanımı sendromun daha erken yaşlarda görülmesine neden olmaktadır. Metabolik sendrom bir hastalık değilse de hastalık risklerini çok fazla oranda arttıran bir durumdur. Sorun bu kriterlerin hafif düzeyde ortada olmasının önemsenmemesi sonucu ortaya çıkmaktadır.

Metabolik sendromun tedavisi olası komplikasyonların oluşmunun engellenmesi ve bu komplikasyonların oluşumu ile oluşacak yeni sağlık problemlerinden korunmak için çok önemlidir. 2001 yılında ATP III iki tedavi hedefi önermiştir.

Bunlar:

*Metabolik sendromun altta yatan nedenlerinden olan aşırı kilo ya da obezite ve fiziksel aktivitedeki yetersizliği düzelterek ve kilo fazlalığını olması gereken kilo aralığına çekerek tedavi etmek,
*Yaşam tarzı değişikliği sağlanmasına rağmen kardiyovasküler risk faktörleri hala devam ediyorsa bu risk faktörlerinin tedavisinin yapılması.

İnsülin direncinin tedavisi insülin aktivitesinin artırılmasını sağlayan ilaçlarla tedavi edilebilir fakat bu şekilde uygulanan tedavinin kilo verme ya da hayat tarzı değişikliği ile egzersiz ve sporun hayatımıza alınması ile yapılan tedaviden daha etkili olduğuna dair kanıtlar yoktur.

Bu durumda diğer çoğu hastalık oluşumunun önlenmesinde olduğu gibi ya da var olan hastalıkların tedavisi ve seyrinin daha kolay takip edilmesinde olduğu gibi hayat tarzının yeniden gözden geçirilip yeniden oluşrulmasının önemini vurgulamaktadır.

Hastalığın özellikle vurgulanabilecek olan dört ana semptomu düşünülecek olursa (bel çevresinde genişleme, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği, kan şekerinde sınırda yükseklik) hayat tarzı değişikliğinin önemi tekrardan vurgulanmış olur. Hayat tarzı değişikliği derken özellikle yeme davranışımız ve bunun insan sağlığı ve metabolik sendrom için en doğru şekilde nasıl düzeltilebileceği konusunu biraz detaylandırmak faydalı olacaktır.

Metabolik sendromlu hastalarda özellikle önemli olan husus abdominal obezitenin önlenmesi ve tedavi edilmesidir. Kilo kontrolü ve sağlıklı beslenmek hayat tarzı değişikliğinin merkezine oturtulabilir. Glisemik indeksi düşük olan bir diyet planı hazırlanmalı ve bu önlemin aslında metabolik sendromun oluşumundan önce tüm sağlıklı insanlara sağlıklı beslenme alışkanlıklarının edindirilmesi bir toplumsal bilinçle oluşturulmalı ve çocukluk ve adölesan çağından itibaren bu tarz yaşamın oluşumu için gerekli eğitimsel ve medya süreçleri hazırlanmalıdır.

Metabolik sendrom açısından tüm bu süreçler incelendiğinde sağlıklı beslenme alışkanlıklarının ve kilo kontrolünü sağlamanın önemi bir kez daha kendini göstermektedir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları derken özellikle nelerden bahsetmek gerektiğini isterseniz gözden geçirelim.

Çoğumuzun sağlıklı olma ile ilgili düşünceleri genellikle sağlığımız bozulduğu dönemlerde aklımıza gelir. Ama sağlıklı yaşam bir disiplinler bütünü ile vücudumuzu anlamak ve vücudun kendini koruma sistemlerinin çalışmasına engel olmamak ile mümkün olabilir. Tabiki genetik olarak taşıdığımız yada doğuştan var olan hastalıklarımız da bu süreci olumsuz etkileyebilir.

Fakat bu tür olumsuzluklarla mücadelede de yine bir tür koruyucu hekimlik ve koruyucu beslenme modellerinde olduğu gibi kendi vücudumuza ilgi ve alaka göstermek zorundayız. Çağımızın sağlık sorunlarından olan düzensiz beslenme alışkanlıkları ve bunun sonucunda oluşan obezitenin daha çocukluk çağından itibaren önlemlerinin düşünülmesi gereken bir sağlık sorunu olduğu unutulmamalıdır.

Çünkü obezitenin medyada bir imaj ya da görüntü meselesi olduğu daha çok vurgulanmakta ve obezitenin sağlık problemi olduğuna dair bilinç son yıllarda yeni yeni farkedilmektedir. Obezite çoğu sağlık bülteninde vurgulandığı gibi vücudumuz için çok çeşitli bir yelpazede olmak üzere sağlık için ciddi riskler oluşturmaktadır.

Ve şu unutulmamalıdır vücudumuzun temelini oluşturan parçalardan tutunda vücudumuzda oluşan tüm reaksiyonlar bütününe kadar tüm yapıtaşlarımızın kaynağı yediğimiz besin öğelerinden karşılanmakta ve aslında biz yediklerimizden oluşarak şekillenmekte ve yapılanmaktayız.

Sağlıklı beslenme programları hangi besinleri ne zaman hangi sıklıkta, ne tür besinleri hangi tür besinlerle nasıl yememiz gerektiğinden tutunda bu güne kadar oluşan belki doğru belki yanlışları olan yeme davranış modelimize kadar beslenme ile ilgili tüm ayrıntıların incelemesini gerektiren programlar olmalıdır. Metabolik sendrom açısından beslenme programlarını iki farklı sınıfta toplayarak gruplandırabiliriz.

Bunlar;
*Metabolik sendromun yukarıda bahsedilen risk faktörlerinin olmadığı ve çok sağlıksız bir beslenme alışkanlığının olmadığı dönemlerde ele alınabilecek proflaktik (koruyucu) beslenme proramları
*Metabolik sendrom tanısı konmuş olan ve beslenme önlemlerinin daha hızlı bir şekilde uygulanmasının gerektiği sağlıklı beslenme ve diyet programları.

Her şeyden önce metabolik sendromun var olup olmadığının netleştirilmesi için rutin doktor takiplerinin yapılması gerekmekte özelliklede ailesel yatkınlığı olan bireylerin bu doktor kontrollerinin çocukluk ve adölesan çağlarından itibaren ailelerin bilincinin artırılması ile sağlanması gerekmektedir. Takip eden doktor ile bir beslenme ve diyet uzmanının birlikte oulşturdukları sağlıklı beslenme ve kilo kontrolü programı en ideal yaklaşımı oluşturacaktır.

Özellikle çağımızın getirdiği sanayileşmenin kentsel yaşamda fiziksel aktiviteden tutunda fast food yemek kültürüne kadar ya da insanların fiziksel aktivitelerinin kentsel alanlarda sıkışmışlığına kadar metabolik sendrom risk faktörlerinin oluşumunda olumsuz katkıları bulunmaktadır. Sanayinin besin üretimindeki varlığı ise glisemik indeksi yüksek olan besinlerin üretiminin eski doğal üretim tiplerine göre daha fazla olduğu bir besin ortamı sağlamaktadır. Medeniyetin sonucu gibi duran bu olumsuzlukların çözümünde bilinçlenme ve doğru tıbbi takip önem arzetmektedir. Burada önemli olan bilinçsizce kilo vermek değil her şeyden önce kilo almamayı çocukluk yıllarından itibaren edindirilen doğru beslenme alışkanlıkları ile sağlamaktır.

Eğer bir şekilde kilo alınmışsa da kilo kontrolünü sağlarken var olan tüm sağlık durumumuz bir doktor tarafından incelendikten sonra yaşam tarzına ve var olan tıbbi sorunlara göre düzenli takiplerle sağlıklı beslenme oluşturulmalı ve bu oluşturulan beslenme sürecinin dönemsel bir süreç değilde tüm hayatımızı içeren bir süreç olduğu anlaşılarak hayat tarzı değişikliği yapılmalıdır. Metabolik sendromun tedavisinde egzesiz programlarıda önem arz etmektedir.

Kentsel yaşamdaki zorluklardan biride zamanla yarışırcasına hızlı olan yaşama yetişmek için fiziksel aktiviteyi sınırlayan ulaşım araçlarının fazlaca kullanımı ve spor yapacak alanların sınırlılığıdır. İlk çağlarda besine ulaşmak için yapılan çabalarda dahi fiziksel aktivite ön planda yer alırken çağımız yaşamında daha çok masa başında ve bilgisayar başında oluşan çalışma ortamları abdominal obezitenin oluşumuna fazlaca katkı sağlamaktadır.

İlk çağlarda besin bulmak için yay ve okla yapılan avlanma eylemi, günümüzde bilgisayar başında mause oku ile yapılabilir hale gelmiştir ve fiziksel aktivitemizi sınırlandırmıştır. Bu süreçlerin hepsinde bireyler sadece beyinlerini kullanarak yaşamlarını kazanan canlılar haline gelmiş ve sağlıklı kilo aralıklarından uzak obezite sınırlarında gezinen kilo değerlerine mahkum olmaya başlamıştır. Bu durum metabolik sendrom ve benzeri bir dizi sağlık problemini de beraberinde getirmiştir. Yaşam tarzı değişikliği işte bu noktada devreye girmesi gereken ve metabolik sendromdan tutunda daha birçok sağlık problemi ile mücadelede önemli bir husus olmuştur. Tüm bu bilgilerin ışığında çağımız insanı bu problemlerle mücadele etmeli ve dünyaya gelirken çoğu zaman aslında bize sunulan sağlığına tekraradan kavuşmanın çabalarını göstermelidir.

Sağlığımız çoğu zaman doğarken bize altın bir kasede sunulan fakat kaybetmeye başladığımızda da çok da kolay bulunamayan en değerli varlığımızdır. Sağlıkla beslendiğimiz sağlıklı günler dileğiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir